SAYFALAR

17 Kasım 2009 Salı

BAĞLANTI HATASI

Dün akşam yatağa girdiğimde,
hafif bir kırgınlık vardı - sana doğru - üzerimde.
Uykuya hafif meyil
ama sana değil...
Dalgalardan dağınık, düzensiz
-bir çarşaf -
gibi bir beyin
sert yastıkta.
Görülmemiş tüm kabusları kaçırmamak için,
zaplıyorum gözümü
ve saplıyorum uykuya!
Ama seni uyuyamadım bir türlü!
Uydularım kaçtı
yada yanlış yörüngedeyim.
Senliği çekmiyor artık canım
sensizlik ise oturmuş yörüngeme.
Uymadı!
Ne zaman, ne de sen bana...
Uyandım.
Körüklü geceler yükledim
ciğerlerime ve tüm hatalarıma...
Arama motorum bozuldu sanırım
yada mazotum bitmiş sörvırımda!
kabuslarım diyor ki
"bağlanma hatası"
exe* duygular
bat* mış virüsler var halen
algılarında.
Bed sektör var beynimde
net. değil artık hiçbir şey
hayatın ağlarına.

1999 Temmuz.

23 Eylül 2009 Çarşamba

KUTSAL ÜÇLEME (Göz, ruh ve ses)




Yine bir palyaço düştü pençeleri üzerine

çürük meyve bahçelerine güzel kokular yaymak için.


Ölüm kelimesi sönük kalıyordu ağustos böceğiyken ki şarkılarında.


Çok bilmişti yaşamı.

Ölüm’ü?

Evet ölümü böcekken yüz kez

bin göz tatmıştı kırık parmak uçlarında.


Her palyaço gibi onunda bir suratı yoktu.

Yüzlerce topla şaklabanlık yapardı uçurum kenarlarında.


Çok iyi duyardı anlamsızlığı !

Yıllardır gizlediği acıları arardı

gün ışığında ,

aydınlık suratlarda,

ikiz aynalarda .


İyi tükürdüğü söylenirdi gökyüzüne

-ona bunu uzun dilli kurbağalar öğretmişti ağustos böceğiyken-


Yemek yemezdi uyanıkken,

şans buya midesini kaptırmıştı

taa öteden bu öteye kaptırırken kendini.


Uzun düşlü ağustos böceğiydi

Yanında Zeus’u utandıran.

Zaman bildirgeci yoktu onun

bütün uzuvları sonsuzluğu gösterirdi,

gözleri hariç.


Çok zekiydi unutkanlıklarında da!

Arakadaşları söyledi;

-bir kerecik yarını unuttumuş bu günde,

işin kötüsü bir ermiş boyu sonra anlamışlar,

hem de şarkının birinde

duygulanıp yanmışlar,

niye daha önce anlatılmadı bu hikaye bize ,diye!

Sonra;

sonra , nankör umutlar dağıtıp birbirlerine

toplu iblis çağırmasınlar mı palyaço yarınları için?

Ya iksirini kaybetmiş palyaçoların hikayesi nasıl biter bilirmisiniz?

Önce bir ağustos böceği olalım hele

belki şurubumuzu buluruz kirli bulut yağmurları dışında.

Küt şarkılar

bakışsız ve düzeyli ağlamalar içinde.

Peki ya nerde?

Belkide bu oyunun içinde

bilmem ama fazla kurcalamayın neşeli notaları

pis tınlar sahte göz yaşlarınızla...


-I-


O yalnız kalmayı öğrendi ilk önce

kış ortası soğuk mezarlıklarda.

Eciş bücüş hayaletler korudu onu

beslediler

öğüt verdiler

sevdiler onu...

Neden?

Şarkıların tadına yalnız onlar mı varmıştı!

Yaşayanlar?

ya yaşayanlar?

-II-

Çürük bir yaşam anıtı hazırlamıştı tanrı

katında onun için

Sönük kahramanlıkları vardı

bilinmeyen ve sadece kendisi için yazdığı şarkılarında.

Gördüğü o kadar çok görkem vardı ki yaşamda

hangisini anlatacağını bilemez

sırf ilenç sunardı konuşmalarında.

Kinlerinde ve nefretinde de israfı sevmezdi

o yüzden kendine saklardı bütün pislikleri.

Ya kime verecekti?

O kadar çok vardı ki içindeki sönük çadırda.

Kafeste görürdü tüm insanları

O kör şölenlerde ki hayvanlar yerine.

Umut dağıtıp mum karşılığı sonra

arkalarından küfür etmeyi ihmal etmeyen

tütsü kokulu cadaloz kadının yuvasına ne demeli?

Ya seyirciler!İp üzerinde hayatını yuvarlayan güzel insana

Cesaret edipte soramadılar;

-...bunu kendin için mi bizim için mi yaptın ...diye.


-III-


Dizleri üzerine düştü yüksek umutlardan

Kötü kahramanlar söyledi ki

-''...her şey bitmiş değil

şarkılar sensizde devam edebiliyor

yaratı yarışında yenik mi düşeceksin

bak artık sözsüz şarkılar anlatmıyor

sonsuz aşkları...''diye güldüler içten kahkahalarla

Ve gırtlağıma düğümlendi kehanetlerim

yıkılmış tiyatro şarkıları

düşük yapılmış cenin çığlıkları atıldı

sarı kız adasından.

Çok yakındı halbuki

nasıl duymuyorduk!


-IV-


Şakalarla öldü, bütün dostlar dostluklar ki

küfür etmeye vakitleri olmadan.


-V-


Sonra derin kuyulara bağırdı ölümlerini

duymazlıktan geldiler

ona tükürmeyi öğreten kurbağalar bile.

Ve yankılar

yankılar

yankılar günahlar

yankılar çığlıklar

yankılar yalnızlıklar

sessizlik.........ve sonsuz bir es sunar herkese küskünlükle.


-VI-


Bağırdı

''...hadi sevgilim

ölümlerimizi değişelim

sen

beni öl

ben

seni öleyim(es)

bir kerecik nooooolur!

Kim anladı ki

kim anlar çocuklar için bu ağır tiratları,

çocuklar

evet evet yalnız çocuklar anlayabilirdi,

sizde anlarsınız

biraz küçülün

olduğunuz kadar yeter!


-VII-


Siiiiiz

heey!

Eğer yaşam hayallerinizi

hayal gücünüzü yok ediyorsa

ya hayallerinizi

yada yaşamınızı kısa kesin ha!

-keşke yaşamı var eden hayallerimize sahip çıkabilseydik-

Peki ya nerede

hani hep beraber sonsuzluğa döllediğimiz umutlarımız

şu duvarın içindemi?

gökyüzündeki pis su kabarcığında mı?

belkide oturduğunuz koltuğun altındadır

üzerine yattığınız zamanlardadır

bi kalkın yav

bi merak edin.

...nerde benim ikiz aynam?


-VIII-


En kolay mutlulukları seçmişti o

kabuslarındaki dostlara göre.

Bir takla

bir iki basit melodinin ardına gizlenmiş

...ve çocukların gülücüklü çığlıkları ardında

''mutlumusun?''

diye sorarlarmış O'na.

İşte dünyanın en şirret sorusu

''mutlumusun?''

O'da bir enkaz daha kaldırırmış

şarkı söyleyerek.

Kimse yoktu duvarlara fırlattığı renk arabesk'i dışında

O ve yüzü

duvarlara aksetmiş gibiydi sanki.

Parlak izler görüp

salyangozlara özenmişti ardında bıraktığı samanyolu için

salyangozlarda

'' biz daha çok kıskanıyoruz

kirli anıları yıkadığın için''

Sus pus kaldım

kayıp ben mi

yok olan başkaları mı öğretti bana

yalnızlığın müziğini!

Bir ikilik nota

tarihi avuçlarında öldür

bir dörtlük

larvalarla yarışan dingin parıldak yıldız ol

bir sekizlik

deniz atları gibi koş ve yol aç ki

bildiğim ne varsa çıksın bünyemden

kendi kalabalığımı tanısın saf beynim!

Yaklaşıyor!

Duyuyormusunuz sessizliği?

Hayır hayır yalan söylemeyin

sessizliği duyamazsınız

çok şey biliyorsunuz

insana dair olmayan

çünkü!


-IX-


Ölümü bilmek şaka değildir gülüm

genzine bir fare kapanı kaçmış sanarsın

arkasından görünür

gibi

gelir sana.

Ölümün arkası yoktur gülüm.

Soğuk değildir o kadar

bir şarkı kadar

bir düş kadar

bi avuç ter kadar

o kadar!

Ruhunu kaybeden her insan ölmüş mü dir ki?

bilirmisin

en ruhlu zatdır

ölen

öldüğünü bilen.

Tehlikelidir kurumuş yapraklarla raks

ki

bu atlak kelimelerde anlam yoktur gülüm

Her kelime bin ölmüştür

her harf bir kaç ...

Bırak ya

anlam arama sen

ki

ben her kelime kadar arabesk

her harf kadar sembol oldum ya bana

Bak!

sana değil

bana

ilk bana

ilk defa bana

rahatsız etmek istemedim gene seni ama

Sapkın hikayelerim kalmadı sana anlatacak!

hepsi gizledi

evet evet bütün çiçekler gizledi imlerini benden.

Sağ olsunlar demeyi öğrendim

umursadım

umur aldım pazardan

ne yapiim umursadım işte.

Ama artık umur-satamadığımı gördüğüm günden beri

kapadım tezgahımı

hepsi bakılık artık

Ve nekadar küfür etsem kendime

o kadar rahatlayacağımı sanır oldum

evet yaaaaa

buldum hastalığımı ben

sanır hastalığına yakalandığımı buldum

Siz sanatmı diyosunuz ??

pardon!


-X-


Değişmek kolaydır beni

olmak ise

olmak ise zordur gülüm.

Ha oldum dersin

yoksan orda

işte o zaman olursun

varım diyorsan

patlak bir balon satıcısı palyaçolarla yarışırsın

kazanamazsın

zor iştir!

Çünkü

palyaçolar konuşmaz

sevişmez

yarışmaz...

Bunu öğrenirsen kazanabilirsin

ama palyaço

çaktan satmıştır balonu kendine

balon mavidir

kendidir.

bilirmisin bütün palyaçoların ruhu kayıp çocuklar ülkesinde esirdir.

Gizlerler bütün erdemleri herkesten

balıktır onlar

yunus

bazan deniz

küçüktür onlar

bir su birikintisidir o zaman deniz

dalgalanır

dalgalatır

beğenmez ruhunu sonra

bir kat daha pudra çeker yüzüne.

Bari der

bari çocuklar görmesinler bilmesinler bunu.

Ama bilirler ve kırmazlar palyaçoy
u.
Büyükler!

Büyükler büyük büyülerini yapıp eğlenirken palyaço kuklalarına

iflahla ölüm eş anlamlı olur makyaj masalarına.

Ölüm'ü ölümü bilmek şaka değildir gülüm

genzine bir rüya düğümlenir

görmesem olmaz sanarsın,

ölümün arkası önümüz gülüm

pudra saklamaz...


-XI-


Ve yaşamı

ve ölümü anlar anlatırken insanlar

ötekilerinin kuru tenlerine dokunmaya korkarlar.

Kilitli ömürler kusarlar birbirleri üzerine

köpüklü cümlelerle,

sonra bir baloncuk sunup gökyüzüne

onu patlatma zevkini başkalarına sunarlar.

Yoksa bu mu?

Kendi kapsülünde boğulup ölmeye hakkın var

bu kiri başkaları boğazına tıkasa bile.

İşte gliserin ruhlu dünyamız

ve süngü ucnnda dans

tango gibi iki kişilik tat

ama tek başlı

tek yaşamlık

belkide?


-XII-


Kapandım artık

olamadığım tek şey hiç

onuda yalnız sizinle olabiliyorum.

Neden her şeylerimiz hep başkalarında saklı?

Çağlayan taklidi yaparak çölde yaşamak neden bu kadar mutlu ediyor?

Yola çıktım

bizlerin

sizlerin

herkesin duygu çöplüğünde

beynimizi karıştırıp rahatlayacağı bir kürdan bulmak için.

Gerçi çoğumuzun elinde kürdanı var ama

sadece gözümüze batırıp

mutluluk çığlıkları atıyoruz değilmi?

Tabi ya !

Görmememiz gereken o kadar çok görkem varki!

Heeeey!

Oradakiler

bu hikaye size pek komik gelmemeye başladı değil mi?

Yo aslında çok komik

basit ve ekonomik

gülün gülün oyun başlıyor.

Yalnız çıkarken lütfen akbabalarınızı yanınızda götürün!

Buradaki leşleri oyun sonrası hep ben yerim.

Gördüm ki herkes tamam olmuş kendi dunyasında…

Kalsın! Kalın…

Ben yarımı arıyorum, belki de yarını,

hoşçakalın…

22 Eylül 2009 Salı

HAYAT BİLGİSİ

Hayat bir travma tadında,
Kafamıza vura vura öğretiyorlar yaşamı.
Eee aptal bakıyor gözlerimiz o zaman

hayatın farklı tonlarına!

...ya da biliyor da yaşamıyor diyorlar

sanki bilipte öğretiyorlarmış gibi!

Zaten sınıfta kalma şansımızda yokki...

O yüzden çalışmıyorum hayatı.

Torpilimiz varya

İNSAN OLDUK!

SAAT ZAMANA TALAN VAR!

Saatte zaman yokken başlamıştı talan,

Varlıkta talan var ama zaman yoktu bu saatte.

Saat var

ve maalesef akıyor talana zaman.

Akrep kovalıyordu akşamı ”tik”

ben yine yelkovanla

yalnız

tek-nik , tak-“tik”…

bir yel düşlerde

bir kovan beyinde “tik”

zamanın da, talanda vardı ya saatin

yalanda “çingk”

Güneşi beş geçiyordu sabah “tak” -akarak geceyi peşine.

aşk belkide yanıbaşımda

belkide çeyrek var “tik”

Otuz kuş varmış yüreğimde “tak”

ama “tik tak”

ama bi dakka! “tik tak tik tak”

duuuur! “guguk guguk guguk gu...”


(LE-AR’ dan 92-Ağustos)